Sosyal Bilimler Bülten #28
Yasın beş evresinin sonuncusu; kabullenme: Kişi kayıp veya değişimle yüzleşir, durumun gerçekliğini kabul eder ve ilerlemenin bir yolunu bulur. Önceki evreler aşılmış gibi: İnkâr, öfke, pazarlık ve depresyon.
Yirmizi sekizinci bültene başlamadan önce önemli bir husus: Gerek bu bültenlere gerekse de Sosyal Bilimler bünyesinde verdiğimiz evladiyelik emekler için, Türk lirası cinsinden tek seferlik veya aylık olarak bizi Kreosus üzerinden destekleyebilirsiniz. Kreosus, global ölçekte bilinen Patreon’un gibi kitle fonlama platformu. Patreon’a göre avantajları olmasından ötürü Kreosus’u tercih ettik. Platform, Evrim Ağacı’nın bir projesidir.
30 Nisan 2023. Ayın son bültenine başlayalım.
Talha Dereci, Genel Yayın Yönetmeni
Panoya Eklenenler
Louis Menand’ın The Newyorker’daki makalesi, Amerika’da haber medyasına duyulan güvenin azalmasının ardındaki nedenleri inceliyor. Halkın haber medyasına olan güvensizliğinin izinin olaylı 1968 Demokratik Ulusal Kongresine kadar geri götürüldüğü ve bu olayın ana akım medyaya olan yaygın güvensizlik için nasıl bir dönüm noktası olduğu tartışılan çalışmada ayrıca, Trump yönetiminin yalan ve inkâr yoluyla itibarlarını yok etmeyi öncelik hâline getirerek ana akım basının güvenilirliğinin aşınmasına nasıl katkıda bulunduğu vurgulanıyor. Söz konusu makale, Amerikan halkı arasında haber medyasına olan güveni yeniden inşa etmek için potansiyel çözümleri veya stratejileri tartışarak son buluyor.
Makalenin son paragrafı:
Basının gücü, tıpkı akademisyenlerin, bilimsel araştırmacıların ve Yüksek Mahkeme Yargıçlarının gücü gibidir. Arkasında herhangi bir güç yoktur. İnanca dayanır: Bu grupların kendilerini korkmadan ya da kayırmadan gerçeğin peşinden gitmeye adamış insanlar olduğu inancı. Bu işlevden vazgeçtiklerinde, artık herkesin gördüğü şekilde, kazanç ya da statü için dönen fırıldaklar olarak değerlendirilecekler.
Johns Hopkins Üniversitesi’nden Susan Magsamen’ın TIME’daki “Müzik Beyninizi Nasıl Etkiler?” başlıklı yazısından çıkarılacak iki husus:
Müziğin, beynin ödül sistemi üzerinde ani bir etkisi var. Müzik dinlemek bu sistemi aktive edebilir, zevk ve ödülle ilişkili bir nörotransmitter olan dopamin salınımını tetikleyebilir. Bu da kendimizi daha iyi hissetmemizi ve ruh hâlimizi neredeyse anında iyileştirmemizi sağlayabilir. Duyguların işlenmesinden sorumlu olan limbik sistem bu süreçte kilit bir rol oynar.
Yazar, müzik dinlemenin anksiyete ve depresyona yardımcı olabileceğini öne sürüyor. Örneğin, anneler doğum sonrası depresyon semptomlarını hafifletmeye yardımcı olmak ve önemli bir stres hormonu olan kortizolü azaltarak bağ kurmayı artırmak için bebeklerine şarkı söyler. Demans hastaları da şarkı söyleyerek, hastalıktan zarar görmemiş birçok beyin bölgesinde kodlanmış otobiyografik müzik anılarına erişiyor. Sonuç, kısa bir süreliğine de olsa aile ve arkadaşlarla köklü bir birlikteliktir. Ancak yazı, müziğin anksiyete ve depresyon tedavisinde nasıl kullanılabileceğine dair spesifik bir bilgi vermiyor.
Akademik Dünyadan Gündemler
Yalancı paradoksu* hâlâ çözüm bekleyen felsefi bir problemdir. Paradoksa verilen çağdaş çözümlerin çoğu, yalancı cümleden yalancı cümlenin hem doğru hem de yanlış olduğu şeklindeki paradoksal sonuca giden akıl yürütmenin altında yatan mantıksal ilkeleri hedef alır. Bu cevapların aksine, Budist epistemoloji yalancı paradoksuna belirgin bir epistemolojik yaklaşım geliştirmek için kimi imkânlar sunmaktadır. Szymon Bogacz kaleme aldığı “Budist Epistemoloji ve Yalancı Paradoksu” başlıklı makalede, bu kaynaklardan faydalanarak yalancı cümlenin Budist epistemologların kişinin kendi sözleriyle çelişmesi olarak adlandırdıkları şey olduğunu savunuyor. Argümanını Dignāga ve Dharmakīrti’nin eserlerinde konumlandıran yazar Budist epistemolojinin paradoksa nasıl çözüm getirdiğini gösteriyor.
*Yalancı paradoksu, felsefe ve mantıkta, bir ifadenin kendisinden çelişki yaratacak şekilde bahsetmesi durumunda ortaya çıkan meşhur bir paradokstur. Kimi zaman Epimenides paradoksu veya Giritli paradoksu olarak da geçer. Yalancı paradoksunun klasik örneği “Bu cümle yanlıştır” ifadesidir. Eğer ifade doğruysa, iddia ettiği gibi yanlış olması gerekir. Ancak, eğer yanlışsa, o zaman doğru olmalıdır, çünkü kendisini yanlış olarak doğru bir şekilde tanımlamaktadır. Bu bir paradoks yaratır, çünkü ifade aynı anda hem doğru hem de yanlış gibi görünür ki bu mantıken mümkün değildir.
Andrew Barrette’ın kaleme aldığı “Gülümsemenin Fenomenolojisine Katkılar: Pandemi Sırasında Yaşanan Aksaklıklar” başlıklı makale, gülümsemenin anlamını ve çeşitli aksaklıkların onun tematize edilmesini nasıl tetiklediğini araştırmaktadır. Bunu yaparken, maskeli yüzün gülümsemenin verili oluşunu bozduğu son pandemi deneyimlerini ele alıyor. Gerçekten de makale, böyle bir durumun, küresel ölçekte anlamlılığın koşullarına daha da özenli olma imkânı sağladığını iddia ediyor. Bu iddiayı, ilk olarak Edmund Husserl ve Bernard Lonergan’ın çalışmalarındaki niyetlilik analizi aracılığıyla anlamın anlamının bazı temel noktalarının izini sürerek kanıtlıyor; ardından, Frederick Buytendijk’in gülümsemenin anlamına ilişkin klasik incelemesini ve Lonergan’ın kişiler arasındaki tematik öncesi veya temel ilişkinin fenomeni nasıl koşullandırdığına dair daha fazla açıklamasını gözden geçiriyor; çeşitli türden bozulmaların, özellikle fenomenolojinin anlamın temel boyutuna geri dönüş soruşturmasında gülümsemenin tematikleştirilmesini nasıl harekete geçirebileceğini önererek sonuçlandırıyor.
Kaja Jenssen Rathe, “Sonsuza Kadar Yabancılar: Göçmen Borçluluğunun Zamansallığı” başlıklı makalesinde, özellikle zamansallığına odaklanarak, göçmen borçluluğunun eleştirel fenomenolojik bir incelemesini sunuyor. Yazar, göçmen borçluluğunu, borçlanılan şeyin minnettarlık olduğu ve söz konusu borçlunun ırk olarak göçmen olduğu durumlarda özel bir anlam kazanan bir borç ilişkisi olarak anlıyor. Bu şekilde anlaşıldığında, göçmen borçluluğu, insanların hayatlarını düzenleyen, koşullandıran ve etkileyen bir sosyal yapı olarak işlev görme gücüne sahiptir. Rathe, yazar ve şair Sumaya Jirde Ali’nin göçmen borçluluğuna ilişkin betimlemelerini Marianne Gullestad, Alia Al-Saji ve Maurizio Lazzarato ile diyalog içinde analiz ederek, göçmen borçluluğunun zararının, borç ilişkisinin kalıcılığını, geçmişin dondurulmasını ve çarpıtılmasını ve bunların gelecek ve bugün üzerindeki sınırlayıcı etkilerini içeren zamansal yapısına dikkat ettiğimizde görünür hâle geldiğini savunuyor.
Türkiye Notları
Lerna K. Yanık’ın kaleme aldığı “Türk İstisnacılığının Oluşumu: Batı, Geride Kalanlar ve Geçmişten Gelen Uzlaşılmamış Konular” başlıklı makalesinde iki temel amacı taşıyor. Birincisi, Türkiye’nin uluslararası ilişkilerinde zaman ve mekân siyasetinin rolünü incelemektir. İkincisi ise daha genel bir soruya cevap vermektir: Türkiye gibi Batılı olmayan bir devletin, o devleti Batılı olmayan olarak niteleyen 'farklılıkları' ortadan kaldıramaması durumunda ne olur? Yazarın cevabı; bu devletlerin bütünüyle ortadan kalkmayan bu ‘farklılıkları’ istisnacılık yaratarak ele aldıkları. İstisnacılık, ‘farklılığı’ yalnızca belirli bir ülke veya ulusun sahip olabileceği ‘ayırt edicilik’ ile tekrar markalaştırır*. Bu makale, Türk istisnacılığının yaratılmasında iki ana yol olan zaman ve mekânı tanımlamakta ve istisnacı anlatının yaratılmasına yol açan bu zaman-mekân tasavvurlarının kısa tarihini ve bunların Türkiye’nin dış ilişkileri ve kimliği üzerindeki etkilerini incelemektedir.
*rebrand: Bir kuruluşun, şirketin veya ürünün kamuoyu tarafından görülme biçimini değiştirmek.
Makalenin sonuç bölümünden; Türk istisnacılığının sonuçları:
Türkiye’nin Batı ile İlişkilerinin Araçsallaştırılması: Türkiye’nin istisnai konumu genellikle siyasi rejimine ilişkin kaygıların önüne geçmekte ve liberal dünya düzeninin savunucusu olduğunu iddia eden Batılı ülkelerle ilişkilerinin değer kaybetmesine yol açmaktadır. Bu durum, stratejik çıkarların insan hakları ve demokratik ilkelerin önüne geçmesi nedeniyle hem Türkiye'nin insan hakları siciline hem de Batı’nın uluslararası düzeni savunma iddiasına zarar vermektedir.
Komplocu Düşünce: Türkiye’nin zamansal-mekânsal özelliklerinin farklılığı, ülkede hem yönetilenler hem de yönetenler arasında komplo teorilerinin kaynağı hâline geliyor. Komplo teorilerinin ana tetikleyicileri olan korku ve belirsizlik, Türkiye’yi sürekli bir belirsizlik ve güvensizlik içinde bırakan istisnacılıktan kaynaklanmaktadır. İstisnacılık Türkiye’nin statüsünü yükseltirken, aynı özellikler ülkedeki sorunların yabancı ajanlara ve içerideki işbirlikçilere atfedildiği komplocu düşünceye de katkıda bulunmaktadır. Bu durum, Türkiye’yi istisnacılık kısır döngüsüne daha da iten bir suçu saptırma mekanizması yaratıyor.
Haftanın E-Kitabı
George Moore and the Autogenous Self: The Autobiography and Fiction
[George Moore ve Otojen Benlik: Otobiyografi ve Kurgu]
Elizabeth Grubgeld
Syracuse University Press, 1994 | Kitabı İndir
Creative Commons: CC BY-NC-ND 4.0
Otobiyografi alanına yönelik ilginin hızla arttığı bir dönemde, George Moore’un hem kurmacalarını hem de kurgusal otobiyografilerini yeni ve heyecan verici şekillerde okumamızı sağlayan eleştirel dil ve yaklaşımlar ortaya çıkmaya başladı. Elizabeth Grubgeld, Moore’un yaşam öyküsü olarak ortaya koyduğu son derece ironik ve çok kuşaklı performanslara ve kurmacadaki çeşitli denemelere yeni bir bakış sunuyor. Moore'un insan davranışının deterministik kuramlarına duyduğu hayranlık ile kendi kendini yaratma ilkesini, “otojen benliğini” ortaya koyma ihtiyacı arasındaki gerilime odaklanıyor. Grubgeld’in otobiyografik biçimler olarak hiciv, karikatür ve parodiyi tartışması, Moore'un benlik ile çevresindeki dünya arasındaki ilişkilere nasıl baktığının anlaşılmasına büyük katkı sağlayacaktır. Otobiyografi olarak mektuplar üzerine kuramsal bir tartışmayı da içeren bu çalışma, İrlanda çalışmaları, geç Viktorya dönemi ve modern İngiliz edebiyatı, toplumsal cinsiyet çalışmaları ve otobiyografi uzmanlarının ilgisini çekecektir.
YASAL UYARI: Bu kitabı indirip, okuyabilirsiniz. Etrafınızla paylaşabilirsiniz. Çalışmalarınızda atıfta bulubilirsiniz. Hiçbir şekilde ticari kaygı ve amaçla kullanamazsınız. Creative Commons koşulları altında dağıtılan bu açık erişim bir kitapların lisansa aykırı kullanımlardan sosyalbilimler.org sorumlu tutulamaz.
Kapatırken…
Türkiyede sosyal bilim odaklı yayıncılık hiçbir zaman kolay olmadı, bugün de değil. Bizlere bu meşakkatli yolda destek olmak isterseniz (abone değilseniz) e-posta bültenimize buradan veya aşağıdaki kutucuktan abone olabilir ve etrafınızdakilere bulten.sosyalbilimler.org üzerinden abone olmalarını dile getirebilirsiniz. Veya bu maili forward ederek aşağıdaki linke tıklayarak abone olmalarını sağlayabilirsiniz. Ve elbette Web, Twitter, Facebook, Instagram ve Telegram üzerinden bizleri takip edebilirsiniz. Haftaya pazar görüşmek dileğiyle!