Gazap Üzümleri’nde nispeten kıyıda köşede kalmış Floyd Knowles’ın sitemi geliyor aklımıza: “Ne yaparsam yapayım, yetmiyor. Yoruluyorum artık, hepsi bu. Uykuyla dinlenemeyecek kadar yorgunum artık.”
İlk kez bültenimizi okuyacaklar için hoşgeldiniz diyelim. Geçmiş bültenlere göz atmanız mümkün. Hatırlatmak istediğimiz bir husus var: Memleketin dertleri bitmez o yüzden “bu ne kardeşim, bunlar da mesele mi” diyebileceğiniz hususları da (hatta çoğu kez bunları) bu bültene taşıyoruz. Ne kadar dünyaya açık, o kadar iyi. 19 Mart 2023. Sosyal Bilimler’in yirmi ikinci bülteni. Buyrun başlayalım!
Not: Oldukça uzun bir bülten olduğu için bazı e-posta sağlayıcıları bu maili bir yerde kırpabilir. E-postadan okuyanlar “Mesajın tamamını görüntüle” seçeneğine tıklayabilir. Bu tip mevzularla karşılaşmak istemeyenler buradan Substack’ın uygulamasını ücretsiz olarak indirebilir ve bültenlerimizi uygulama üzerinden de takip edebilir.
Sosyal Bilimler'in Gündemi
Hannah Arendt, Nazi Almanyası yönetiminin yıkımını yaşamış bir düşünür. Özgürlüğün politik sorumlulukla birlikte geldiğine ve bu sorumluluğu yerine getirmek için eyleme geçmek gerektiğine inanıyordu. Denemelerinin bir derlemesi olan The Jewish Writings, Yahudilerin yalnızca kendi iyilikleri için değil, tüm insanlığın iyiliği için Hitler’le ellerinde silahlar ve yüreklerinde doğrulukla savaşmaları gerektiği konusundaki tutkulu ısrarını göstermektedir. Arendt, sorumlu bir dünya vatandaşlığının hayati önem taşıdığına inanıyor, bu da onu milliyetçiliğin insanlığın düşmanı olduğunu ve egemen devletin sona ermesi gerektiğini savunmaya götürüyordu. Vivian Gornick’in yazısını Pınar Meltem Üstündağ Sosyal Bilimler için Türkçeye çevirdi: “Verilen Her Şey: Hannah Arendt ile Yahudi Olmak Üzerine”
Hafta boyunca bir dizi açık ders videosu paylaştık. Söz konusu derslerden haberdar olmayanlar için kısa bir toparlama:
Doğu Avrupa’da sosyal tabakalaşma, eşitsizlik ve devlet sosyalizminden piyasa kapitalizmine geçiş çalışmalarına önemli katkılarda bulunan Macar sosyolog Prof. Iván Szelényi’nin Yale Üniversitesi’nde verdiği 25 dersten oluşan “Modern Sosyal Teorinin Temelleri” dersi.
Ruhsal çöküntü, uykusuzluk ve madde bağımlılığı da dahil olmak üzere yoksullukla ilişkili faktörleri araştırarak yoksulluk ve ekonomik davranış arasındaki ilişkiyi ve gelişmekte olan ülkelerde bilginin yayılmasının önündeki davranışsal engelleri inceleyen Massachusetts Teknoloji Enstitüsü Ekonomi Bölümü’nden Frank Schilbach’ın 24 dersten oluşan “Psikoloji ve Ekonomi (Davranışsal Ekonomi)” dersleri.
Araştırmaları, antikler ve modernler sorununa, din ve siyaset ilişkisi, siyaset felsefesi tarihi, anayasal yönetimde devlet idaresi ve devlet teorilerine odaklanan Profesör Steven B. Smith’in Yale Üniversitesi’nde verdiği 24 dersten oluşan “Siyaset Felsefesine Giriş” dersleri.
Özellikle haz, ahlak, din, kurmaca ve sanat konularına odaklanarak çocukların ve yetişkinlerin dünyayı nasıl anlamlandırdıklarını inceleyen Prof. Paul Bloom’un Yale Üniversitesi’nde verdiği 20 dersten oluşan “Psikolojiye Giriş” dersleri.
Yahudi çalışmaları, Talmudik ve Midraşik çalışmalar ile Judaica konularında uzmanlaşmış olan Yale Üniversitesi’nde Sterling Profesör olan Christine Hayes’in 24 dersten oluşan “Eski Ahit’e Giriş” dersleri.
Antik Yunan tarihi konusunda uzman tarihçi ve klasikçi Donald Kagan’ın Yale Üniversitesi’nde verdiği 24 derslik “Antik Yunan Tarihine Giriş” dersleri.
Panoya Eklenenler
Trinity College’dan Morgiane Noel’in dikkat çektiği ilginç bir husus var: Hukukçular, ülkelerini terk etmek zorunda kalan iklim göçmenlerini korumak için 1951 tarihli Mülteci Sözleşmesi’ndeki mülteci tanımının çevresel bozulmayı da bir zulüm biçimi olarak kapsayacak şekilde değiştirilmesini önerdi. Geri göndermeme ilkesi, ev sahibi ülkenin sığınmacıları güvende olmayacakları bir yere geri göndermesini zaten yasaklıyor, ancak uluslararası hukuk, iklim göçmenlerini korumakta başarısız oluyor. Kiribati gibi yükselen denizlerin tehdidi altındaki düşük rakımlı ada ülkelerinden gelen insanların iklim değişikliğine karşı etkin koruma talep etme hakkı yasal olarak mevcut değil. İklim göçmenlerinin hukuki statüsü konusunda bir uzlaşmaya varılana kadar, devletler muhtemelen uluslararası hukuka geniş bir yorum getirmekten kaçınacaktır. Savunmasız komşu ülkeler, iklim göçmenlerinin yasal statüsü konusundaki çıkmazı canlı tutacak ve yasal statüleri konusunda uluslararası bir uzlaşı oluşturulmasında büyük bir rol oynayacaktır.
Wellesley College’dan antropolog Holly Walters’dan öğreniyoruz ki; robotların dini ritüellerde kullanılması Hinduizm ve Budizm’de tartışmalara neden oluyormuş. Bazıları robotların kullanımını topluma fayda sağlayacak insan inovasyonunun bir işareti olarak görürken, diğerleri bunu gelecek için kötü bir alamet olarak görüyormuş. Robotların kullanımının dini pratik yapan insan sayısında azalmaya yol açacağına dair endişeler de varmış — sebebi ne olursa olsun bu endişe hiçbir zaman bitmez. Hindular ve Budistler için ritüel otomasyonun yükselişi özellikle endişe vericiymiş zira gelenekleri, dini doktrinlere olan inançlardan ziyade doğru etik ve ayinsel davranışların önemini vurguluyormuş. Oldukça ilginç; zarfın, mazruftan değerli olduğu anlar gibi. Bilim insanları bunun altında yatan endişenin, robotların tanrılara tapınma konusunda insanlardan daha “iyi” olmaları olduğunu belirtiyormuş.
Akademik Dünyadan Gündemler
Rus hükümetinin Rusya-Ukrayna savaşına ilişkin söylemi dezenformasyon, yalan haber ve bilgi özgürlüğüne ilişkin endişeleri arttırdı. Buna karşılık olarak, dünyanın dört bir yanındaki insanların Rusya’da yaşayan vatandaşları aramalarına ya da onlara savaş hakkında bilgi içeren e-posta ve mesajlar göndermelerine olanak tanıyan web siteleri geliştirildi. Yabancılar arasındaki bu kişiden kişiye iletişimi kolaylaştırmak için, internetten kişisel verileri toplamak ve bunları kamuya açık posta listelerinde derlemek için otomatik veri işleme yöntemi kullanılmıştır. Rızanın bu şekilde devre dışı bırakılması, iletilen bilginin niteliği ve iletilmesinin ardındaki motivasyonla birleştiğinde etik açıdan önemli sorular ortaya çıkmaktadır: Veri sahiplerinin bilgi edinme özgürlüğü hakkı ile mahremiyet hakkı arasındaki uygun denge nedir? Veri sahibinin rızası olmadan veri işleme belirli durumlarda haklı gösterilebilir mi? New South Wales Üniversitesi’nden Yao-Tai Li ve Sydney Üniversitesi’nden Katherine Whitworth’un ortaklaşa kaleme aldığı makale, bu sorulara kesin cevaplar vermeyi amaçlamamakta, daha ziyade konuyla ilgili daha fazla diyalog başlatmak umuduyla bazı temel konuları irdelemektedir.
İnsanlar son yüzyılda modern (gıda ve biyokütle) ve antik (fosil yakıtlar) düzeydeki biyolojik üretkenliği daha önce görülmemiş miktarlarda kendine mal ederek sırasıyla biyoçeşitlilik ve iklim “kriz”lerini yaratmıştır. Enerji sektörü, biyolojik enerji kaynaklarından fiziksel enerji kaynaklarına geçerek iklim değişikliğinin altında yatan nedeni kademeli olarak ele alırken, biyoçeşitlilik ve koruma topluluğu daha çok insanların biyolojik sistemleri istismarının semptomlarını ele almaya odaklanmış görünmektedir. York Üniversitesi, Leverhulme Antroposen Biyoçeşitlilik Merkezi’nden Chris D. Thomas makalesinde, biyoçeşitlilik krizinin ancak gıda sistemlerinde eşdeğer bir teknolojik geçişle ele alınabileceğini savunuyor. Gelecekteki teknolojik ve tarımsal gelişmeler için üç senaryo geliştirerek, hayvansal ürünleri, mikropları ve karbonhidratları kültürlemek için yenilenebilir fiziksel enerji kaynaklarının kullanılmasının, insanlığın fotosentezin verimsizliğini ve fotosentetik materyallerin hayvansal ürünlere dönüştürülmesini nasıl engelleyeceğini ve böylece tarım ve otlatma alanlarının %80’inden fazlasını “doğaya geri vereceği”ni gösteriyor. Ancak bunu hayata geçirmek için yeni bir siyasi irade, yönetişim yapıları ve ekonomik teşvikler gerekmektedir.
Türk toplumunun içinde bulunduğu ataerkil yapı, çeşitli toplumsal mekanizmaların ataerkil ilişkileri yeniden ürettiği Türk siyasi kültürüne de yansımaktadır. TED Üniversitesi’nden Bezen Balamir-Coşkun’un Turkish Studies’teki makalesi, retrospektif bir çalışma olarak tasarlanmış ve kadın parti liderlerinin kişisel hikâyeleri ve deneyimleri, Türk siyasetinde hâkim olan ataerkilliği analiz etmek için sunulmuştur. Analiz, birbirini izleyen dört dönemden kadın parti liderlerinin yaşam öyküleri ve kamuya açık beyanlarının bulunduğu biyografik kaynaklara dayanmaktadır: (1) Nezihe Muhiddin - Erken Cumhuriyet dönemi; (2) Behice Boran - Çok partili dönem; (3) Tansu Çiller - 1980 Darbesi Sonrası Dönem; ve (4) Meral Akşener - AKP dönemi. Politik erkeklikler kavramsallaştırması, onların siyaseten yerleşik ataerkillikle karşılaşmalarını analiz etmek için kullanılmaktadır. Balamir-Coşkun’un makalesinin amacı, politik erkekliklerin Türk siyasetindeki kadın parti liderleri bağlamında nasıl ortaya çıktığını araştırarak literatüre katkıda bulunmaktır.
Makalenin Akşener bölümünden bir pasaj:
Onu [Akşener] Türk siyasetinin ataerkil kültürüne ve siyasi erkekliklerine meydan okuyan biri yapan şey, eski tüfek erkek siyasetçilerin yönettiği kalesini, yani “evini” terk etmeyi seçmiş olmasıdır. Tansu Çiller’in aksine, İYİ Parti’yi kurduktan sonra ataerkil ağların yanında yer almayı seçmemiştir. […] Eril siyasetin pek çok hilesini bilen deneyimli bir siyasetçi olarak Akşener, kendisine yönelik sözlü ve fiziksel saldırılara rağmen Türk siyasetinde bir tür meydan okuyucu olarak yolunu çizmiştir. Ancak Akşener, siyasi erkeklikleri yeniden üretmekten kaçamamıştır. Akşener, kadınlığına ve bir kadın olarak liderlik kapasitesine yönelik eril saldırılara tepki olarak sıklıkla eril bir söylem kullanmıştır.
Radford Üniversitesi’nden Caroline Alphin ile Virginia Tech’ten François Debrix’in ortaklaşa kaleme aldığı makale, Koreli Alman filozof Byung-Chul Han’ın psikopolitika kavramını ve neoliberal özne kavramını incelemektedir. Han için zihinsel süreçler artık iktidarın birincil hedefidir. Bu, Han’a göre biyo-iktidarın yerini psiko-iktidar olarak adlandırdığı şeye bırakması gerektiği anlamına gelir, zira neoliberalizmi eleştirel bir şekilde biyopolitik bir mercekle anlamaya çalışan perspektifler artık çağdaş neoliberal rejimler için yeterli değildir. Bu makale, Han’ın Foucaultcu biyopolitikanın günümüz neoliberal çağında, biyopolitikanın zihinsel süreçlerden ziyade bedene odaklanması nedeniyle modasının geçtiği yönündeki argümanını incelemekte ve değerlendirmektedir. Yazarlar Han’ın psikopolitika kuramlaştırmasının, biyopolitikanın ötesine geçme ihtiyacını vurgulamak yerine, Foucault’nun biyoiktidar hakkındaki kimi görüşlerine daha yakından bakarak ve biyopolitika ile psikopolitika arasındaki temel bağlantıları belirleyerek fayda sağlayabileceğini öne sürüyor. Makale aynı zamanda, Foucault’nun biyopolitikası ile Han’ın psikopolitikası arasındaki bazı önemli süreklilikleri vurgulayarak (Han’ın imtiyaz verme eğiliminde olduğu gibi her iki teorisyenin bakış açıları arasındaki süreksizlikleri vurgulamak yerine), Han’ın çağdaş neoliberal uygulamaları anlamasında kilit öneme sahip olan başarı, öznellik, ötekilik veya optimizasyon gibi kavramların daha etkili kuramlaştırılmasına doğru yol almayı amaçlamaktadır.
Haftanın E-Kitapları
Free Will, Causality, and Neuroscience
[Özgür İrade, Nedensellik ve Nörobilim]
Editörler: Bernard Feltz, Marcus Missal, Andrew Cameron Sims
Brill, 2020 | Kitabı İndir
Creative Commons: CC BY-NC 4.0
Sinirbilimciler genellikle özgür iradenin bir yanılsama olduğunu düşünür. Bu hipotezin aksine, bu kitaptaki çalışmalar nörobilimdeki son gelişmelerin de özgür iradenin varlığını destekleyebileceğini göstermektedir. İlk olarak, istemli bilinç olasılığı incelenmektedir. İkinci olarak, Libet'in deneyleri bu yeni perspektiften tartışılmaktadır. Üçüncü olarak, özgür irade, nedensellik ve dil arasındaki ilişki analiz edilmektedir. Bu yaklaşım, dilin insan zihnine anlamlı bir yaşamı ifade etme olanağı verdiğini öne sürmektedir. Dolayısıyla insan, sıkı biyolojik determinizmden kurtulabilir.
Seductive Reasoning:
Pluralism as the Problematic of Contemporary Literary Theory
[Baştan Çıkarıcı Akıl Yürütme:
Çağdaş Edebiyat Kuramının Problematiği Olarak Çoğulculuk]
Cornell University Press, 1989 | Kitabı İndir
Creative Commons: CC BY-NC-ND 4.0
Baştan Çıkarıcı Akıl Yürütme, çağdaş Anglo-Amerikan edebiyat teorisine provokatif bir bakış atarak çoğulculuğun doğası ve edebiyat çalışmalarındaki konumu üzerine var olan eleştirel uzlaşıyı sorguluyor. Marksist ve feminist eleştirel teorinin içgörülerinden ve Althusser, Derrida ve Foucault'nun eserlerinden yararlanan Rooney, çoğulcunun “diyalog”a katılma davetini ayartıcı bir jest olarak okuyor. Bu davete icabet eden eleştirmenler, tüm potansiyel okurlarını ikna etmek zorunda olduklarını fark eder. Rooney, çoğulculuğu E. D. Hirsch'in çalışmalarında bir mantık biçimi, Wayne Booth için bir etik biçimi, Stanley Fish'in kitaplarında bir ikna retoriği olarak inceler. Rooney, Paul de Man için çoğulculuğun bir mecazlar retoriği olması gibi Fredric Jameson için de bir politika formu olduğunu savunuyor.
YASAL UYARI: Bu kitapları indirip, okuyabilirsiniz. Etrafınızla paylaşabilirsiniz. Çalışmalarınızda atıfta bulubilirsiniz. Hiçbir şekilde ticari kaygı ve amaçla kullanamazsınız. Creative Commons koşulları altında dağıtılan bu açık erişim bir kitapların lisansa aykırı kullanımlardan sosyalbilimler.org sorumlu tutulamaz.
Sosyal Bilimler Kitap
Amerikalı filozof Eric Hoffer’ın klasikleşmiş bir eseri; Kesin İnançlılar. 1951 yılında yayımlanan bu etkili kitap; dini ve siyasi devrimler, milliyetçilik ve totalitarizm gibi kitlesel hareketlerin psikolojik, sosyal ve siyasi temellerinin ayrıntılı bir analizini sunuyor. Çeşitli tarihsel ve çağdaş örneklerden yola çıkan Hoffer, kitlesel hareketleri ve bu hareketlere katılan bireyleri yönlendiren dinamikler hakkında bir inceleme sunuyor. Hoffer, kitle hareketlerine yürekten büyük bir gönüllükle dahil olan bireylerin ya da “kesin inançlılar”ın kişisel yetersizlik, hayal kırıklığı ve aidiyet duygusu gibi bir takım özellikleri ve motivasyonları paylaştıklarını ileri sürüyor. Özellikle hayal kırıklığı hususu dikkate değer: Hoffer, hayal kırıklığının kitlesel hareketlerin oluşumunda kritik bir faktör olduğunu savunuyor. Bireyler mevcut koşullarına yabancılaşmış veya hayal kırıklığına uğramış hissettiklerinde, hayatlarında radikal bir dönüşüm vaat eden bir harekete çekilme olasılıkları daha yüksektir.
Daha fazla kitap yorumu / tanıtımı için Yeraltındaki Seyirci’yi ve Sosyal Bilimler Kitabevi’ni takip edebilirsiniz.
Sosyal Bilimler Sinema
DİKKAT SPOİLER İÇERİR
Sidney Lumet tarafından yönetilen ve Paddy Chayefsky tarafından yazılan 1976 yapımı bir hiciv dram filmi olan Network bu haftaki film önerim. Kariyerinde düşüş yaşayan deneyimli haber sunucusu Howard Beale (Peter Finch) izlenme oranlarının düşük olması nedeniyle kovulacağını öğrenir ve son yayını sırasında intihar edeceğini açıklar. Bu açıklama bir medya çılgınlığına yol açar ve fırsatçı program yöneticisi Diana Christensen (Faye Dunaway), Beale’in ani popülaritesinden yararlanma şansı görür. Christensen’in rehberliğinde Beale, modern toplumun yozlaşmış doğasına karşı ateşli söylemleriyle büyük kitleleri peşinden sürükleyen, “yayın dalgalarının meczup peygamberi” olarak adlandırılan sansasyonel bir figüre dönüşür. Kanalın reytingleri hızla yükselirken, film, televizyon endüstrisinin karanlık yüzünü deşerek, yöneticilerin kamuoyunu manipüle etmek ve güçlerini korumak için ne kadar ileri gidebileceklerini gözler önüne serer.
Sosyal Bilimler Gastronomi
YEMEK — Paella, Valensiya bölgesine özgü geleneksel bir İspanyol yemeği. Safranla harmanlanmış pirinç, sebze ve tipik olarak deniz ürünleri veya tavuk gibi proteinlerin lezzetli bir kombinasyonu. Basitleştirilmiş bir tarifine buradan bakabilirsiniz.
EŞLEŞEN İÇECEK — Albariño, İspanya’nın kuzeybatısındaki Galiçya yöresine ait bir beyaz şaraptır. Canlı asiditesi, narenciye tatları ve hafif mineralliği ile bilinir. Albariño’nun tazeliği ve ferahlatıcı doğası paellanın yoğun, baharatlı lezzetlerini tamamlarken, asiditesi de yemeğin yoğunluğunu bastırmaya yardımcı olur. Şeftali veya kayısı gibi narenciye ve çekirdekli meyve aromalarına sahip bir Albariño, paellanın deniz ürünleri bileşenleriyle özellikle iyi bir uyum sağlayacaktır.
Sosyal Bilimler Müzik
Madem İspanya’nın sularında geziyoruz, müzik listemiz de buradan beslensin.
Albümün Adı: Hüznün Her Zaman Umudu Vardır
Albümün Süresi: 57 Dakika 8 Saniye (15 Parça)
Albümün Açıklaması: “O bom samba é uma forma de oração / Porque o samba é a tristeza que balança / E a tristeza tem sempre uma esperança / A tristeza tem sempre uma esperança” [İyi samba bir tür duadır / Zira samba salınan hüzündür / Ve hüznün her zaman bir umudu vardır / Hüznün her zaman bir umudu vardır] — Vinícius de Moraes, Samba da Bênção
Albüm Kapak Resmi: Édouard Manet, The Railway, 1873
Listeyi Spotify üzerinden dinleyebilirsiniz. Eski müzik listelerinin tamamı buradan incelenebilir.
Sosyal Bilimler Çevirmenlik Başvurusu
Sosyal Bilimler kurulduğu günden beri gönüllük esasına göre çalışan ve içerik üreten bir web sitedir. Bu içerik üretiminin sürdürülebilirliği için süre kısıtlaması bulunmaksızın gönüllü çevirmenlerin başvurularına açıktır. Sosyal Bilimler bünyesinde çeviri yapmak isterseniz şayet buradan başvuru yapabilirsiniz.
Kapatırken…
Türkiyede sosyal bilim odaklı yayıncılık hiçbir zaman kolay olmadı, bugün de değil. Bizlere bu meşakkatli yolda destek olmak isterseniz (abone değilseniz) e-posta bültenimize buradan veya aşağıdaki kutucuktan abone olabilir ve etrafınızdakilere bulten.sosyalbilimler.org üzerinden abone olmalarını dile getirebilirsiniz. Veya bu maili forward ederek aşağıdaki linke tıklayarak abone olmalarını sağlayabilirsiniz. Ve elbette Web, Twitter, Facebook, Instagram ve Telegram üzerinden bizleri takip edebilirsiniz. Haftaya pazar görüşmek dileğiyle!
Bülten içerisinde yer alan Bezen Balamir Coşkun'un makalesinin linki sehven yanlış verilmiştir. Söz konusu makalenin doğru linki:
https://www.tandfonline.com/doi/full/10.1080/14683849.2023.2177159
Okurlarımızdan özür dileriz.