Sosyal Bilimler Bülten #20
“Hiç mi gülmeyeceğiz? Hiç mi mutlu ve huzurlu bir gün geçirmeyeceğiz?” sorusunun gündemimizden neredeyse hiç düşmediği, milletin, makûs talihini yenebilmesi için kendisinden başka kimsesinin olmadığı zor zamanlar.
Mart ayının ilk bülteni, 05 Mart 2023.
Talha Dereci / Genel Yayın Yönetmeni
Panoya Eklenenler
Sendromlardan sendrom beğenebileceğimiz ve bu konudaki çeşitliliği ile göz dolduran coğrafyamızda sıklıkla görebileceğimiz bir sendromdan bahsedeceğim bu hafta: Hubris sendromu.
Kibir sendromu olarak da bilinen hubris sendromu, yetki veya güç sahibi insanları etkileyen psikolojik bir durum. Aşırı güven ve kibir yanında alçakgönüllülük eksikliği ile karakterize edilir. Hubris sendromu olan kişiler yeteneklerini abartma ve gereksiz riskler alma eğilimindedir, bu da kötü kararlar alınmasına ve potansiyel olarak felaketle sonuçlanabilecek gelişmelere yol açar.
Modern psikolojide hubris sendromu, muktedir konumundaki insanlar için bir tür narsisizm biçimi olarak görülmektedir.
Hubris sendromunun yaygın semptomlarından bazıları şunlardır:
Kişinin yeteneklerine ve kararlarına aşırı güven duyması ve bu durumun başkalarının görüşlerini dikkate almamaya dönüşmesi.
Kişi kendisini özel ya da yasaların üstünde görür.
Kişi aşırı risk alma ve pervasız davranışlarda bulunma eğilimindedir.
Başkaları için empati eksikliği ve olayları diğer insanların bakış açılarından görememe söz konusudur.
Kişide kurallara ve düzenlemelere aldırış etmeme ve düşünmeden hareket etme eğilimi vardır.
Şimdi meseleyi biraz daha derinleştirelim. Lord David Owen, Clinical Medicine’da yayımladığı 2008 tarihli makalede, David Lloyd George, Margaret Thatcher, George W. Bush ve Tony Blair’e atıfta bulunarak bu isimlerin hubris sendromuna yakalandığını ifade ediyor. Şüphesiz bu isimlerden çok fazlasıdır hem geçmişte hem bugün, zaman ve mekân fark etmeksizin. Owen’in bize sunduğu yol haritası meseleyi daha anlaşılabilir kılıyor.
Diyor ki Owen, bir politikacıda hubris sendromu olduğu saptanmadan önce şu geçici listeden en az üç veya dört semptom bulunmalıdır:
Dünyayı pragmatik ve kendi çıkarlarını gözetmeyecek şekilde yaklaşılması gereken sorunların olduğu bir yer olarak görmek yerine, güç gösterisinde bulunabilecekleri ve şan şöhret peşinde koşabilecekleri bir arena olarak görmeye yönelik narsisistik bir eğilim.
Kendilerini iyi gösterecek gibi görünen eylemlerde bulunma eğilimi, kısmen imajlarını güçlendirmek için yapılan bir takım eylemler.
İmaj ve sunumla ilgili orantısız bir endişe.
Yaptıkları şeyler hakkında Mesiyanik bir konuşma tarzı ve konuşma ve tavırlarda kendini yüceltme eğilimi.
Kendilerini ulusla özdeşleştirmeleri, öyle ki bu ikisinin bakış açısını ve çıkarlarını aynı görmeleri.
Kendilerinden üçüncü şahıs olarak bahsetme veya sıklıkla “biz” kelimesini kullanma eğilimi.
Kendi yargılarına aşırı güven ve başkalarının tavsiye veya eleştirilerini küçümseme.
Kişisel olarak başarabileceklerine dair her şeye gücü yetme duygusuna varan abartılı bir kendine inanç.
Meslektaşlarının veya kamuoyunun olağan mahkemelerine hesap vermek yerine, hesap verecekleri gerçek mahkemenin çok daha büyük olduğuna dair bir inanç: Tarih ya da Tanrı; genellikle bu mahkemede haklı çıkacaklarına dair sarsılmaz bir inanç da buna eşlik eder.
Huzursuzluk, umursamazlık ve düşüncesizlik.
Genellikle ilerleyen tecritle ilişkili olarak gerçeklikle temas kaybı.
“Geniş vizyon”larının, özellikle de önerilen bir eylem biçiminin ahlaki açıdan doğru olduğuna dair inançlarının, bu eylemin pratikliği, maliyeti ve istenmeyen sonuçların ortaya çıkma olasılığı gibi diğer yönlerini dikkate alma ihtiyacını ortadan kaldırmasına izin verme eğilimi.
Bir politikanın yürütülmesinde ortaya çıkan ve kibirli beceriksizlik olarak adlandırılabilecek bir beceriksizlik türü. İşlerin tam da bu noktada ters gitmesinin nedeni, politikacının kendine olan aşırı güveninden dolayı bir politikanın incelikleri hakkında endişelenmemesidir. Meraksız bir mizaçla bağdaştırılabilir. Bu durum, ilgili karmaşık konular üzerinde gerekli detaylı çalışmaların yapıldığı ancak yine de karar alma sürecinde hataların yapıldığı sıradan beceriksizlikten ayırt edilmelidir.
Bir acayip işler değil mi? Bu kriterlerden yalnızca birkaçını dahi dikkate aldığımızda Türkiye’nin siyaset sahnesinde adı geçen isimlerden kaç tanesi bu durumdan muaf tutulmuş olabilir?
Sosyal Bilimler Kitap
Bekleyiş Unutuş, Fransız filozof Maurice Blanchot’nun ilk olarak 1962 yılında yayımlanan felsefi denemelerinden oluşan bir derleme. Blanchot’nun yazıları insanlık durumunu, özellikle de yalnızlık deneyimini ve çoğu zaman anlaşılmaz görünen bir dünyada anlam bulma mücadelesini keşfetmesiyle biliniyor. Bu kitap da bu durumdan azade değil.
Kitaptaki (çoğunlukla kısa) denemeler ve fragmanlar genellikle yoğun ve çözümlemesi zor olsa da, insan varoluşunun doğasına dair derin içgörüler sunuyor. Blanchot beklemek kavramını hem gerçek anlamıyla hem de insanlık durumu için bir metafor olarak inceliyor. Beklemenin pasif bir durum değil, kendi ölümlülüğümüzle ve geleceğin belirsizliğiyle yüzleşmemiz gereken aktif bir durum olduğunu öne sürüyor.
Blanchot ayrıca insan deneyiminin gerekli bir parçası olarak unutuş ya da unutkanlık fikrini de irdeliyor. Bir gün unutulacağımız gerçeğiyle yüzleşmeden kendimizi ya da dünyadaki yerimizi tam olarak anlayamayacağımızı savunuyor. O hâlde unutulmak korkulacak ya da kaçınılacak bir şey değil, varoluşumuzun temel bir parçasıdır.
Kitaptaki denemeler boyunca Blanchot, Heidegger, Nietzsche ve Kafka’nın çalışmaları da dahil olmak üzere bir dizi felsefi ve edebi kaynaktan yararlanıyor. Blanchot ayrıca kendi yaşamı ve deneyimleri üzerine düşüncelerine de yer vererek felsefi düşüncelerine kişisel bir boyut da katıyor.
Sosyal Bilimler Sinema
Citizen Kane, Orson Welles’in yönettiği, aynı zamanda senaryosunu yazdığı, yapımcılığını üstlendiği ve başrolünü oynadığı 1941 yapımı bir Amerikan drama filmi. Film, zengin bir gazete patronu ve politikacı olan Charles Foster Kane’in hayatını ölümünden sonra geriye dönüşlerle anlatıyor. Hikâye, Kane’in iktidara yükselişini, başarısız evliliklerini, yalnızlığını ve nihai çöküşünü ele alıyor. Güç ve hırsın yozlaştırıcı etkisi üzerine bir eleştiri niteliğinde olması açısından -henüz izlemeyenler için- tavsiye ederim.
Çevirmenlik Başvurusu
Sosyal Bilimler kurulduğu günden beri gönüllük esasına göre çalışan ve içerik üreten bir web sitedir. Bu içerik üretiminin sürdürülebilirliği için süre kısıtlaması bulunmaksızın gönüllü çevirmenlerin başvurularına açıktır. Sosyal Bilimler bünyesinde çeviri yapmak isterseniz şayet buradan başvuru yapabilirsiniz.
Kapatırken…
Türkiyede sosyal bilim odaklı yayıncılık hiçbir zaman kolay olmadı, bugün de değil. Bizlere bu meşakkatli yolda destek olmak isterseniz (abone değilseniz) e-posta bültenimize buradan veya aşağıdaki kutucuktan abone olabilir ve etrafınızdakilere bulten.sosyalbilimler.org üzerinden abone olmalarını dile getirebilirsiniz. Veya bu maili forward ederek aşağıdaki linke tıklayarak abone olmalarını sağlayabilirsiniz. Ve elbette Web, Twitter, Facebook, Instagram ve Telegram üzerinden bizleri takip edebilirsiniz. Haftaya pazar görüşmek dileğiyle!