Sosyal Bilimler Bülten #18
Becerilebilirse şayet, üstesinden gelinebilirse tüm yarım kalmışlıklarla -ve hâlâ orada varsa- “ev”e bir şekilde dönülür. Dönülen ev, bırakılanın aynısı mıdır? Varılan ev, insanın kendi evi midir? Böylesi bir dönüş, varılan hedef, bizi cevabını veremediğimiz sorularla baş başa bırakır: “İnsan ne zaman evindedir?”
Yaralarımızı sardığımızı düşündüğümüz zamanlar. 19 Şubat 2023. Sosyal Bilimler’de on sekizinci bültene başlıyoruz.
Panoya Eklenenler
Geç Roma döneminde Hıristiyanlık üzerine çalışan bir tarihçi olan Prof. Christine Shepardson, Antakya’nın Hıristiyanlaştırılması üzerine yaptığı araştırmalar dolayısıyla 2006, 2008 ve 2010 yıllarında bölgede çalışmalarda bulunmuş ve insanların kendisini cömertçe karşıladığı bir bölgenin yeniden paramparça olduğunu görmesi yüreğini parçalamış. Shepardson, Antakya'nın zengin tarihini ve şehri daha önce yeniden inşa etmiş olan halkının direncini ve cesaretini bilmenin kendisini teselli ettiğini ve bu enkazın arasında bir umut olduğuna inandığını söylüyor. Geçmişe atıfla yazdıklarından bir kesit:
Erken dönem tarihçisi Cassius Dio, üçüncü yüzyılın başlarında kaleme aldığı Roman History adlı eserinde, 115 yılında şehri yerle bir eden şiddetli depremin yarattığı yıkımı ve can kayıplarını “tüm yeryüzü altüst oldu ve binalar havaya sıçradı” sözleriyle anlatmıştır. İlk Hıristiyan tarihçi John Malalas 526 yılında kentte meydana gelen bir başka yıkıcı depremden sağ kurtulmuş ve “Chronicle” adlı eserinde “yeryüzünün kaynaması ve ... her şeyin yere düşmesi” sonrasında akıl almaz yıkımı daha da derinleştiren korkunç yangını anlatmıştır. […] Malalas, 526 yılında “Hamile kadınlar ... toprağın altında doğum yaptılar ve bebekleriyle birlikte zarar görmeden çıktılar” diye yazarak, 6 Şubat 2023’te Antakya’da evinin yıkıntıları altında doğan, Arapça bir kelime olan ve Tanrı’dan bir işaret olarak [mucize —SB] çevrilebilecek Aya adı verilen bir kız bebeğin hayatta kalışını andırmıştır.
Shepardson’un söylediklerini destekeleyecek cinsten bir fotoğraf:
Türkiye’deki deprem Suriye’de de oldu. Hatta hâlâ güncellenmekte olan Wikipedia maddesinde bu durum “2023 Turkey–Syria Earthquake” başlığında yer alıyor. Dr. Lina Khatib, The Sunday Times için kaleme aldığı yazıda, Esad’ın deprem sayesinde bir fırsat yakaladığını dile getirmiş: Yıllarca süren siyasi izolasyonun ardından fiili bir tanınma imkânı elde etmek. Khatib şunları dile getiriyor:
Felaketin hemen ardından cumhurbaşkanlığı ofisi Suriye halkına başsağlığı dilemedi ya da olağanüstü hâl ilan etmedi. Bunun yerine, Esad’ı uluslararası meşruiyete haiz olarak sunmaya öncelik vererek, Esad’ın çoğu Arap ülkelerinden olmak üzere dünya liderlerinden sempati ifade eden mesajlar aldığını vurguladı. Kilit müttefik Başkan Putin’den gelen taziye mesajlarına özel bir önem atfedildi. Arap ülkeleri rejimin kontrolündeki bölgelere insani yardım göndermeye başladıkça Esad’ın siyasi açıdan itibarı da arttı. Ancak Esad için asıl ödül, Batı ile uzlaşıyor görünmeden onunla ilişkilerini normalleştirmek. Esad, depremin yıkımını, yeniden inşa için Batı’dan fon almak için bir manevra olarak kullanmak istiyor. Ama iş daha da kötüleşiyor. Depremler Esad’a rejimin işlediği suçların delillerini silmenin bir yolunu veriyor. […] Esad muhaliflerine karşı yakıp yıkma stratejisi izliyor ve genellikle kontrolü dışındaki bölgeleri yerle bir etmeyi hedefliyor. […] Depremlerin ardından Esad’ın buldozerleri yıkımdan faydalanarak şehirdeki daha fazla binayı yıktı ve hasarı doğal afetten kaynaklanıyormuş gibi gösterdi. Sağlık Bakanlığı tarafından açıklanan rejim bölgelerindeki deprem kayıplarının sayısı, bağımsız bir sivil toplum kuruluşu olan Suriye İnsan Hakları Ağı tarafından açıklanan sayının dört katından fazladır. Esad’ın siyasi mahkumlara işkence yapmak ve onları öldürmek konusunda belgelenmiş bir geçmişi var. Şişirilmiş ölü sayısı, işkence kurbanlarını deprem kurbanları olarak saymasına olanak sağlıyor.
İslamcı yakada değişen bir şey yok. İşler giderek daha da rezil bir hâle evriliyor. Taliban’ın nihai hedefinin Batı tarzı demokrasiyi reddederek Afganistan’da kendi yorumladıkları şekilde İslam hukukuna göre yönetilecek bir İslam devleti kurmak olduğunu biliyorduk. Susannah George’un Washington Post’taki haberine göre bu niyete adım adım yaklaşılmakta:
Bir buçuk yıl sonra Taliban, dini bir emirlik kurma amacıyla yürüttüğü kampanyada anayasayı çöpe atarak ve hukuk kurallarını İslam hukukunun acımasız bir yorumuna dayanan kurallarla değiştirerek ülkenin adalet sisteminin içini boşalttı. Taliban hapishaneleri doldurup taşırdı, erkekleri ve kadınları temel medeni haklardan mahrum bıraktı ve en savunmasız Afganları korumayı amaçlayan sosyal güvenlik ağlarını aşındırdı. Aynı zamanda medyayı da dönüştürmeye çalışıyor, ülke için kendi görüşünü yaymak için kullanıyor ve müzik ve kadınların varlığı da dahil olmak üzere İslami olmadığı düşünülen içerikleri yasaklıyor. […] Afganistan’ın ikinci kenti Kandahar’daki camiinin önünde konuşan Taliban’la yakın bağları olan önde gelen imamlardan Mevlevi Ahmet Şah Fedayii “Ülkeye insanlığı geri getirdik” diyor. Fedayii, Taliban yönetiminin kadınlar da dahil olmak üzere tüm Afganların yaşamlarını iyileştirdiğini ve halka daha fazla ifade özgürlüğü verdiğini söyledi. “Önceden kadınlar çalışmaya, emek vermeye zorlanırdı ama şimdi evde tutuluyor ve bir kraliçe gibi muamele görüyorlar” dedi. […] Kandahar mahkemesinin ceza kanadında yargıçlık yapan 35 yaşındaki Müftü Fazlullah Asım, “Mahkemeler İslami bir hükümet için ana arınma kaynağıdır” dedi.
Deprem bir Türkiye gerçeğiydi. Bu gerçeği apaçık biçimde yaşadık ve gördük. Bundan sonrasında yapılması gereken hususlara dair hemen herkes kendi uzmanlık alanı doğrultusunda bir şeyler söyleyecek. Sanırım burada söyleyeceğimiz şey Türkiye’de oldukça az sayıda kişinin gündeminde olacaktır. TIME’ın Afrika Büro Şefi Aryn Baker’ın yazısında belirttiği üzere;
BM Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC) 2021 raporunda, dünya ısındıkça Türkiye’nin daha yüksek sıcaklık, sıcak hava dalgaları, kuraklık ve yükselen deniz seviyeleri gibi sorunlarla karşılaşabileceği öngörüsünde bulundu. Şehirlerin iklim değişikliğine uyum sağlamasına ve bununla mücadele etmesine odaklanan küresel bir belediye başkanları konsorsiyumu olan C40’ın kentsel planlama ve tasarım direktörü Hélène Chartier, her türlü yeni yapılaşmanın bu geleceği göz önünde bulundurması gerektiğini söylüyor. “Depremden sonra iklim risklerini dikkate almadan yeniden inşa etmeye çalışmak büyük bir hata olur. Türkiye, yalnızca depremler için değil, tüm dünyadaki iklim riskleri için sorunun bir parçası olan yapılaşma modelini hayata geçirmeden nasıl yeni bir yapı inşa edeceğini şimdiden düşünmelidir.”
Baker yazısında birkaç somut öneride de bulunuyor:
Doğru yapıldığında, yeni veya yeniden inşa edilen binalar, yalıtım kullanılarak, güneşe maruz kalma göz önünde bulundurularak, yansıtıcı çatılar dahil edilerek ve işlenmiş pencereler takılarak yerel ve gelecekteki hava koşullarına daha iyi dayanacak şekilde uyarlanabilir. Güneş panelleri yeni inşaatlara entegre edilirse, daha dayanıklı bir elektrik şebekesi oluşturulmasına yardımcı olacaktır. Şehirler, sel durumunda su akışının emilmesine yardımcı olurken kentsel ısı adası etkisini azaltmak için daha fazla yaya alanı, park ve bitki örtüsü içerecek şekilde yeniden tasarlanabilir.
Akademik Dünyadan Gündemler
Yanlış bilgilendirme ve nefret söylemi, aşırı sağcıların, beyaz üstünlükçülerin ve komplo teorisyenlerinin yükselişinin yanı sıra sosyal medya araştırmalarında yaygın konulardır. Sosyal medyada etik dışı davranışlarla ilgili bu endişelere yanıt olarak hazırlanan Olivia Inwood ve Michele Zappavigna imzalı makale, komplocular tarafından öne sürülen temel sosyal bağların YouTube yorumlarında söylemsel olarak nasıl müzakere edildiğini araştırmaktadır. Yabancı düşmanı ve komplocu iddiaların hedefi olan Notre Dame Katedrali yangınıyla ilgili yorumlardan oluşan bir külliyatın niteliksel analizini yapan çalışma, metodolojik olarak sosyal semiyotik bir yaklaşıma dayanmaktadır. Veri kümesinde, her biri sosyal bağların ve meşrulaştırma stratejilerinin belirli bir modelini gerçekleştiren yedi metin kişisi tanımlanmıştır; örneğin, “Eğitimciler” uzmanların otoritesini meşrulaştırmış ve içeriğin neden yanlış olduğunu açıklamış, “Beyaz Üstünlükçüler” ve “Kışkırtıcılar” ise teknolojiyi onaylamış ve belirli sosyal grupları olumsuz değerlendirmiştir. Kullanılan yöntem, komplo teorilerinin altında yatan çeşitli ideolojilerin merkezinde yer alan tutumları ve meşrulaştırma stratejilerini tanımlamaktadır.
Birkaç yıl öncesine kadar aşırı uç olarak görülen sağ popülizm giderek daha ana akım hâle geldi. Ayrıştırıcı popülist söylemin düşmanca davranışlar üzerindeki salgın etkisi ve göçmen karşıtlığı ile güçlü ilişkisi göz önüne alındığında, popülizmi onaylayan kişilerin sığınmacılara yönelik saldırıları da haklı bulup bulmadığını sormak önemlidir. Alman Genel Sosyal Anket verilerini (N = 3,268) kullanarak, popülist inançların desteklenmesinin, ulusal gurur ve siyasi şiddetin ahlaki olarak meşrulaştırılması yoluyla Almanya’daki sığınmacılara yönelik saldırılara sempati duyulmasını öngördüğü bir modeli Mete Sefa Uysal, Carina Hoerst, Sofia Stathi ve Thomas Kessler test etmiş ve çalışmalarında bu durumu kaleme almış. Sonuçlar, popülist inançları daha fazla benimseyen kişilerin sığınmacılara yönelik saldırılara da daha fazla sempati duyduğunu göstermiştir. Ayrıca, ulusal gurur ve siyasi şiddetin ahlaki olarak meşrulaştırılması, popülist inançlar ile sığınmacılara yönelik saldırılara duyulan sempati arasındaki ilişkiye aracılık etmiştir. Sağcı popülizmin dış gruplara yönelik şiddetin meşrulaştırılmasındaki rolü, çağdaş bir sosyal-psikolojik çerçeve içinde tartışılmaktadır.
Dipnot
Önümüzdeki bültenden itibaren eski bültenlerimizden yaptığımız gibi kitap-film tavsiyesine ve müzik listesi hazırlamaya devam edeceğiz. Ek olarak; Sosyal Bilimler kurulduğu günden beri gönüllük esasına göre çalışan ve içerik üreten bir web sitedir. Bu içerik üretiminin sürdürülebilirliği için süre kısıtlaması bulunmaksızın gönüllü çevirmenlerin başvurularına açıktır. Sosyal Bilimler bünyesinde çeviri yapmak isterseniz şayet buradan başvuru yapabilirsiniz.
Kapatırken…
Türkiyede sosyal bilim odaklı yayıncılık hiçbir zaman kolay olmadı, bugün de değil. Bizlere bu meşakkatli yolda destek olmak isterseniz (abone değilseniz) e-posta bültenimize buradan veya aşağıdaki kutucuktan abone olabilir ve etrafınızdakilere bulten.sosyalbilimler.org üzerinden abone olmalarını dile getirebilirsiniz. Veya bu maili forward ederek aşağıdaki linke tıklayarak abone olmalarını sağlayabilirsiniz. Ve elbette Web, Twitter, Facebook, Instagram ve Telegram üzerinden bizleri takip edebilirsiniz. Haftaya pazar görüşmek dileğiyle!