Sosyal Bilimler Bülten #13
Ocak ayının ortasında sekiz dereceyi gördüğümüz bir Ankara pazarından merhaba. Beklenen hadiselerin gerçekleşmediği, kayda düşülen ile hissedilen sıcaklığın arasında muhakkak birkaç derece fark olan ve bu ihtiyatlılığı memleketin kurumlarında pek görmediğimiz bir ruh hâli içinden bültene başlıyoruz.
Sosyal Bilimler'in Gündemi
Kriminoloji, yasa yapma, yasaları çiğneme ve yasaları uygulama konularının sistematik olarak incelenmesidir. Kriminoloji, sistematik veri toplama, teorik-metodolojik tenazur ve toplumdaki suçun doğasını ve kapsamını anlama hedefine yönelik ampirik kanıt birikimini vurgulayan bir sosyal bilimdir. Kökleri daha geniş bir şemsiye disiplin olan sosyolojiye dayanan kriminoloji, daha uygulamalı bir alan olan ceza adaleti ile ilişkili ancak ondan farklıdır. Kriminoloji disiplini, hem bireysel suçluluk hem de toplu düzeydeki suç oranları için çok çeşitli teorik açıklamalar sunar ve hem nicel hem de nitel metodolojik yaklaşımları kullanır. Holly Ventura Miller ve J. Mitchell Miller’ın The Encyclopedia of Theoretical Criminology için kaleme aldıkları ❝Kriminoloji ve Sosyal Bilim❞ maddesini Deniz Çağtay Yılmaz Türkçeye çevirdi.
Panoya Eklenenler (Dikkatimi Çekenler)
Ohio State Üniversitesi’nden Caroline Wagner, kendisini teknoloji ve inovasyona yapılan devlet yatırımlarının toplumsal refahı nasıl artırdığını inceleyen bir politika uzmanı ve analisti olarak tanımlıyor. Kendi deyimiyle, bir ülkenin bilimsel gücünü ölçmek biraz zor olsa da, bilimsel araştırmalara harcanan para miktarının, yayımlanan bilimsel makale sayısı ve bu makalelerin kalitesinin iyi birer ölçüt olduğunu iddia ediyor ve yapmış olduğu araştırmalar doğrultusunda şuna ulaşıyor: Çin artık diğer tüm ülkelerden daha fazla yüksek kaliteli bilim üretimi gerçekleştiriyor. Ve soruyor: ABD endişelenmeli mi? Haklı soru tabi. Türkiye mi? Buralarda daha büyük dertler var; Türkçe edebiyat mı denilsin, Türk edebiyatı mı… Neyse. Wagner’a göre, en azından bir ölçüt açısından, Çinli bilim insanlarının şu anda dünyada en çok atıf alan bilimsel makalelerin ilk %1’inin büyük bir kısmını diğer ülkelerdeki bilim insanlarından daha fazla ürettiğini gösteriyormuş. Türkiye’dekiler de veritabanını indeks sanmaya, “makalem muhakkak Dergi Park’ta yayımlansın” demeye devam etsin.
Minnesota’daki Hamline Üniversitesi’nin yönetimi, bir süre önce, öğretim üyesi Erika López Prater’in görevine son vermiş. Sebep de sanat tarihi dersinde İslam peygamberi Muhammed’in resmine yer vermiş. Bazı Müslüman öğrencilerden gelen şikâyetler üzerine üniversite yöneticileri bu tür resimleri saygısızlık ve İslamofobik olarak nitelendirmiş ve bu noktaya gelinmiş. Michigan Üniversitesi’nde İslam Sanatı alanında çalışmaları sürdüren Christiane Gruber’den öğreniyoruz mevzuyu. Türkiye’de doğup büyümenin bir bedeli olsa gerek, Muhammed’in tasvirinin nasıl bir şey olduğunu dahi merak etmiyor insan. Yani daha çocuk yaşta zihne aşılanan “yasaklı bölge” meselesi kendisine güçlü bir alan yaratıyor, o kadar ki merak etme duygusunu dahi ortadan kaldırıyor. Sahiden ilginç bir durum. Dış dünya için sıradan meseleler olsa dahi… Öte yandan Gruber’e göre, günümüzde pek çok Müslüman Muhammed’in tasvir edilmesinin uygunsuz olduğuna inanırken, geçmişte her zaman böyle olmadığını söylüyor. Acaba kırılma nerede başladı? Ona göre, akademik dünyada bu materyal, İslam inancını benimseyenler de dahil olmak üzere öğrencilerin tarihsel kanıtları değerlendirip anlamalarına yardımcı olmak amacıyla tarafsız ve analitik bir şekilde öğretilmektedir. Hatta Prater’in kullandığı yöntem -sıkı durun bize uzak bir husus!- karşılaştırmalı analizmiş. Gruber uzun uzadıya bu mevzuyu yazmış. Link verecek hâlim yok, isteyen netten birkaç kelime ile aratıp bulur. Durduk yere “halkı kin ve düşmanlığa tahrik veya dini değerleri alenen aşağılama” suçları ile uğraşmayalım. (Bakınız: self-censorship)
Akademik Dünyadan Gündemler
Dini azınlıklar arasında din ve sekülerizmin melez ve birbiriyle ilişkili doğası üzerine yapılan çalışmalar hâlâ çok azdır. Sawsan Kheir çalışmasında, İsrail’deki genç yetişkin dini azınlık öğrencilerinin, Müslümanların ve Dürzîlerin, dini dünya görüşlerini modernite ile nasıl bütünleştirdiklerini, her bir grup için ayrı ayrı ve her ikisi için karşılaştırmalı olarak, azınlık olarak çatışmalı konumlarına özellikle dikkat ederek incelemektedir. Araştırma verileri, karma yöntemli bir araştırma projesinin (Küresel Perspektifte Genç Yetişkinler ve Din) bir parçası olarak, İnanç Q-Sort yöntemini (Versiyon B) kullanarak ve yarı yapılandırılmış görüşmeler yoluyla toplanmıştır. Bulgular, modernleşme süreçlerinin azınlık öğrencilerinin dini dünya görüşlerini şekillendirebildiği çoklu yolları yansıtmakta ve dindarlık ve sekülerleşmenin çok yönlü tezahürlerine ilişkin önceki bulguları doğrulamaktadır. Ayrıca çalışma, “dini/etnik azınlık” konumunun sekülerleşmeyi teşvik edebileceği dolaylı yolu vurgulamaktadır.
Oleg Maltsev çalışmasında Ukrayna’nın AB’ye entegrasyonuna zemin oluşturabilecek sosyal, ekonomik, kültürel-tarihsel ve diğer önkoşullara ilişkin kapsamlı bir gnoseolojik ve aksiyolojik çalışma sunmaktadır. Uygulamaya yönelik bu düşünce, Ukrayna’nın hâlihazırda AB’ye ne ölçüde entegre olduğunu tespit etmeyi amaçlamaktadır. Jeopolitik açıdan bakıldığında, Ukrayna’nın Avrupa Birliği’ne katılımı, AB üyelerinin Ukrayna’yı ortak, birleşik bir ekonomik, kültürel ve tarihi alanda eşit bir aktör olarak kabul etmeyi kabul etmeleri anlamına gelen bir formalitedir. Kuşkusuz, bu tür bir karar somut, tarihsel olarak desteklenmiş gerekçelerle belirlenmelidir.
Editörün Not Defteri
Fransızcada ve İngilizcede, hâliyle tüm dünyada Foucault’nun kitabı üst başlığı ile anılırken Türkçede bunu hiçe sayıp yalnızca alt başlığı kapağa taşıma, o kadar ki künyede bile değil ancak dördünce sayfada küçük puntoyla bir satırda bundan bahsetme cesareti göstermek. Bambaşka kafalar. Bir nesli buna alıştırmak...
Türkiye ilginç bir ülke. Saatli maarif takviminde bile ilginç politize olma hâllerini görmek mümkün. Kuruluşu 1860 olan bir kurumdan daha yaratıcı işler bekler insan ama karşılaşılan tablo karşısında “Bu ülke işte…” dedirtir. Malum, bu tip takvimlerde çoğunlukla insanlığın kazanımı olarak görülebilecek, ortak değer gözüyle bakılabilecek kimselerin sözlerine yer verilir: Hemingway, Dickens koyarsın, Yunus, Karacaoğlan dersin, ne bileyim devlet liderlerine yer verirsin; Atatürk, Gandhi, Mandela vs. Öte yandan kimin söylediğine değil söylenilene bak denilse de Türkiye’de bu işler böyle olmuyor. 12 Ocak 2023’e bakalım.
Hele ki çok da matah olmayan bir şey söylenildiğinde iş iyice absürt bir aşamaya evrilir. Yeni Türkiye’nin eskisinden beter olduğunu da göz önünde bulundurduğumuzda eski Türkiye’nin kriz zamanlarından görev almış, eski bir anayasa mahkemesi başkanı ile karşılaşmak zorunda kalmamız… Partisi, dünya görüşü fark etmeksizin yaşattığı olaylarla hemen her hiyerarşik düzenden siyasetçinin, bürokratın, teknokratın, iş insanın, kolluk kuvvetinin ismini, cismini, yaptıklarını ve yapmaya niyetlendiklerini bir şekilde kendisine öğreten bir ülkenin çocukları olmak şüphesiz acı verici. “Türkiye evlatlarına kendisinden başka bir şeyle meşgul olmak imkânını vermiyor.” diyen Tanpınar’ı anmamak mümkün mü?
Sosyal Bilimler Kitap
Ölüm, insan deneyiminin kaçınılmaz bir parçası ve genellikle yaşamın doğal bir sonu olarak görülür. Kendisine yönelik bakış açılarındaki temel farklılıklara rağmen, ölümün geride kalanlar için son derece kişisel ve duygusal bir deneyim olduğu pekâlâ söylenebilir. Öte yandan kişi öldüğünde, yüklenmiş olduğu önce rolleri ve ilişkilerini sonrasında da zamana yaygın olarak etrafına katkılarını da beraberinde götürür. Artık eskisi gibi olmayacaktır. Böylesi bir deneyim hemen her alandan kendisine bir gözlemci ve meraklı bulur.
“Arkeologların ve paleoantropologların çalışmalarını kullanarak fiziksel kalıntıları yorumlamanın bizlere tarihöncesi perspektifler hakkında nasıl fikir verdiğini inceleyen William M. Spellman, ölümü farklı zaman dilimlerinde, farklı mekânlarda, farklı kültürlerde ele alıyor. Ölüm kavramının tarihin akışı içindeki gelişimini hem dinsel hem de seküler-bilimsel yaklaşımlara bakarak anlatıyor: Mezopotamya ile Mısır’daki ölüm algısı nasıldı? Antik Yunan ve Roma filozofları ruh ve beden üzerine neler tartıştı? Budizm, Hinduizm, Taoizm gibi inanç sistemleri ile semavi dinlerin ölüm, ölü bedenin akıbeti ve ölümden sonra yaşamın var olup olmadığına dair düşünceleri neydi? İntihar, ötenazi, uzun yaşam ve yaşam kalitesi gibi çağdaş tartışmalar bugün bize ne söylüyor? Ölümün Kısa Bir Tarihi, insanlığın ilk günlerinden bu yana kendi ölümlülüğümüz ve onun olası sonraki yaşam formlarına karşı duygu ve tutumlarımız hakkında geniş bir perspektif sunuyor.”
Sosyal Bilimler Müzik
Bu hafta İskandinav folk müziğine doğru yelken açıyoruz. 1960’lar ve 70’lerde birçok folk müzisyen, rock and roll gibi yeni müzik türlerini denemeye başlamış ve bu tarzların unsurlarını folk müziğe entegre etmeye çalışmış. Bu durum, geleneksel folk müziğini çağdaş müzik unsurlarıyla birleştiren ve bazen o pek sevilen tabirle “dünya müziği” ya da “etno-rock” olarak adlandırılan yeni bir folk müzik formunun gelişmesine yol açmıştır. Bu tabi yalnızca İskandinavlar için geçerli değil. Hemen her coğrafyadan böylesi kesişimler ve karşılaşmalar mümkün.
Albümün Adı: Kalbi Olmayan Dev
Albümün Süresi: 53 Dakika 52 Saniye (15 Parça)
Albümün Açıklaması: Asbjørnsen ve Moe tarafından derlenen bir Norveç peri masalının ismi.
Albüm Kapak Resmi: Caspar David Friedrich
Listeyi Spotify üzerinden dinleyebilirsiniz. Eski müzik listelerinin tamamı buradan incelenebilir.
Sosyal Bilimler Sinema
Inside Out, Pixar Animation Studios tarafından yapılan ve Pete Docter tarafından yönetilen 2015 yapımı bir animasyon filmi. Film, Riley adında 11 yaşındaki bir kızın zihninde geçiyor ve karakterize edilmiş beş duygunun maceralarını takip ediyor: Neşe, Üzüntü, Öfke, Korku ve Tiksinti. Film, insan zihni ve duygularıyla ilgili bazı temel kavramların yaratıcı ve ilgi çekici bir temsilini sunuyor. Filmin öne çıkan ana teması, duyguların kişiliğimizi ve dünyayı nasıl algıladığımızı şekillendirmede oynadıkları oldukça önemli rol üzerine. Filmdeki beş duygu, Riley’nin davranışlarının ve karar verme mekanizmasının temel belirleyicileri olarak tasvir ediliyor ve olay örgüsü bu duygular arasındaki denge ve etkileşim etrafında dönüyor. Bu dönem Kişilik Psikolojisi dersi kapsamında izlediğim ve bir animasyon filmden çok daha fazlasını vadeden sıkı bir film. Kesinlikle tavsiye ederim.
Kapatırken…
Türkiye'de sosyal bilim odaklı yayıncılık hiçbir zaman kolay olmadı, bugün de değil. Bizlere bu meşakkatli yolda destek olmak isterseniz (abone değilseniz) e-posta bültenimize buradan veya aşağıdaki kutucuktan abone olabilir ve etrafınızdakilere bulten.sosyalbilimler.org üzerinden abone olmalarını dile getirebilirsiniz. Veya bu maili forward ederek aşağıdaki linke tıklayarak abone olmalarını sağlayabilirsiniz. Ve elbette Web, Twitter, Facebook, Instagram ve Telegram üzerinden bizleri takip edebilirsiniz. Haftaya pazar görüşmek dileğiyle!